Ramallah’ta partisiz bir Filistin hükümeti
Gazze’deki eşi görülmemiş yıkım süreci 5’inci ayını doldurmaya yaklaşırken son günlerde yeni bir ateşkes girişimine ilişkin haberler gündemin üst sıralarında yer tutmaya başladı. Her ne kadar Paris görüşmelerinden çıkan ateşkes taslağına tarafların rıza gösterdiğine dair henüz somut bir gösterge olmasa da Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi de dahil olmak üzere pek çok figür, geçici ateşkesin 11 Mart’ta başlayacak ramazan ayı öncesinde, hatta belki de birkaç gün içinde yürürlüğe girmesini bekledikleri yönünde açıklamalarda bulundu. Aşağı yukarı aynı sıralarda bir başka haber ise satır aralarında kaldı: Filistin Başbakanı Muhammed Iştiyye, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’a istifasını sundu. İki gelişmenin birbiriyle olan bağı, ilk bakışta görünenden daha güçlü olabilir.
Filistin Başbakanı Iştiyye’nin istifası
Iştiyye, istifa gerekçesi olarak Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te eşi görülmemiş derecede yükselen gerilim ile Gazze’de süregiden soykırım ve kitlesel açlık koşullarında mevcut hükümetin çalışma zemininin kalmamasını gösterdi. Aynı zamanda “Gazze’deki gerçekliği dikkate alan” ulusal birlik görüşmelerine ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.
“Ulusal birlik” teması, Filistin siyasetinde 15 yıldır kendini dönemsel olarak duyuruyor ve bu ifade çoğu zaman Batı Şeria’yı kontrolünde bulunduran El Fetih ile Gazze Şeridi’ni kontrolünde bulunduran Hamas arasında varılması arzulanan uzlaşmaya işaret ediyor. Ancak anlaşıldığı kadarıyla Iştiyye’nin kastettiği iki siyasi hareketin ortak bir hükümet kurması değil. Ramallah’ta konuşulan formül bilakis hiçbir Filistinli siyasi hareketin içinde yer almayacağı bir teknokratlar hükümeti.
Basına yansıyan haberlere bakılacak olursa şu anda bu teknokratlar hükümetinin başına kimin geçmesinin istendiği bile belli: ABD’de iktisat eğitimi görmüş ve geçmişte Dünya Bankasında önemli görevler üstlenmiş olan Muhammed Mustafa. Büyük bir ihtimalle kendisinin kuracağı hükümette görev alacak bakanlar da hiçbir fraksiyondan olmayacak.
Iştiyye’nin istifasını sunarken sözünü ettiği “Gazze’deki gerçekliğin dikkate alınması” ise bu hükümetin bir numaralı görevinin ve işlevinin ne olacağına dair ipucu veriyor. Daha açık bir ifadeyle her ne kadar çatışmanın nihai sonunun ne zaman ve ne şekilde geleceği halen belirsiz olsa da söz konusu hükümetin kurulması içinden çıkılamaz hale gelen “ertesi gün” sorunu için geliştirilen en son formül gibi görünüyor.
Netanyahu ve Biden arasındaki görüş farklılıkları
Bilindiği gibi İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 7 Ekim ertesinde başlayan Gazze saldırılarında ABD’den askeri ve siyasi açıdan tam destek alırken, Biden ve Netanyahu arasında savaşın yürütülme biçimi konusunda minör, nihai hedefleri konusunda ise majör görüş farklılıkları oluştu. Netanyahu, Hamas’ı tamamen ortadan kaldırma hedefinin yanı sıra Gazze’nin bir kısmını, hatta mümkünse tamamını kalıcı olarak kontrol altına alma hedefiyle hareket etti ve bu hedefi uğrunda hiçbir ahlaki sınır tanımadı. Biden ise bir yandan yaklaşan seçim öncesinde prestij kaybına uğramamak için “insani” boyuta vurgu yapan bir söylem üretirken diğer yandan ABD’nin kendine biçtiği “hakem” rolü ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin geçmişteki açık ve bağlayıcı kararları gibi çeşitli sebeplerden ötürü, Gazze’nin kalıcı işgaline karşı çıktı.
Çatışmaların ilk haftalarından itibaren Biden yönetimi, sonrasında Gazze’nin kontrolünün kimde olabileceğine dair muhtelif senaryolar üzerinde çalıştı. Gazze’ye uluslararası bir askeri gücün gönderilmesi veya geçici olarak da olsa bölgenin Mısır kontrolüne verilmesi gibi senaryolar karşılık bulmadı. Bir alternatif, 1993 tarihli Oslo Anlaşmalarından beri hem İsrail hem de pek çok dünya ülkesi tarafından Filistin halkının meşru temsilcisi olarak tanınan Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ), daha doğrusu FKÖ içindeki ana grup olan El Fetih’in Gazze’nin yönetimini ele almasıydı. Ancak Netanyahu bu formüle bile itiraz etti ve “Hamasistan’ın yerine Fetihistan’ın geçmesini” kabul etmeyeceğini açıkladı.
İşte tüm bu sebeplerden ötürü ABD, Mahmud Abbas liderliğindeki resmi Filistin yönetimini, çatışmadan sonra hem Gazze hem de Batı Şeria’yı yönetecek partisiz bir Filistin hükümetinin kurulmasına teşvik etmiş gibi görünüyor. Kulislerde konuşulan Muhammed Mustafa’nın profili de en azından Washington’dan bakıldığında uygun görünüyor. Bu formül İsrail tarafından da kabul edilebilir ve Körfez ülkeleri, herhangi bir “meşruiyet” sorunu yaşamayacak bu hükümetin Gazze’yi yeniden inşa etmesi için büyük çaplı finansman sağlayabilir.
Ne var ki bu dört dörtlük gibi görünen plan, aynı zamanda Hamas’ın Gazze’deki pozisyonundan feragat etmesi anlamına geliyor ve bu, ihtimal dahilinde görünmüyor. Aynı zamanda 5 aya yaklaşan yoğun saldırılara rağmen Hamas halen Gazze Şeridi’nin kuzeyi de dahil olmak üzere pek çok yerde askeri varlığını koruyor. Saldırılar sonrasında kurulacak böyle bir teknokrat hükümetinden ilk beklenecek işlerden biri ise tüm bunları tasfiye etmesi olacaktır ve bu da Filistin iç siyaseti ve dengeleri bakımından bir kriz unsurudur.
Aksa Tufanı’yla statükonun kırılmasının en azından ikincil sebeplerinden birinin Washington-Körfez hattında Filistin için, Filistinlilere sormadan “çözüm” projeleri geliştirilmesi olduğu düşünüldüğünde, tüm tarafların rızası ve mutabakatı olmadan getirilecek herhangi bir çözümün pürüzsüz işlemesini beklememek gerekir.
0 Yorum